“Kelime olarak ‘toplamak, toplanmak’ anlamlarına gelen Cuma, haftanın günlerinden birinin adı ve Kur’an-ı Kerim’in 62’nci suresinin ismidir. İslâm dininde Cuma, haftalık ibadet günü olarak seçil- miş ve bugünün bayram olduğu hadislerde belirtilmiştir (Beyhaki, III, 243). (…)
Cuma gününün Müslümanlar için önemli bir gün olmasının sebeplerinden biri de, bu günde kılınan Cuma namazıdır.” (Dini Kavramlar Sözlüğü, Cuma Md, s.106, DİBY).
Cuma günü ve Cuma namazı önemli olduğuna göre, bir Müslüman o gün Cuma namazına ne zaman, hangi vakitte gitmelidir? Bu konuda Buhari de yer alan bir rivayet şöyledir:
Ebu Hüreyre (ra.) şöyle demiştir: “Resulullah (sav) buyurdu ki: ‘Her kim Cuma günü cenabet guslü ile yıkandıktan sonra (ilk saatte Cuma namazına) giderse bir deve, ikinci saatte giderse bir sığır, üçüncü saatte giderse (sağlam) boynuzlu bir koç, dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta kurban etmiş gibi (sevaba nail) olur. İmam (hutbeye) çıkınca da melekler zikri (yani hutbeyi) dinlemek için (mecliste) hazır bulunurlar.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, c. 3, s. 13-14, 480 numaralı rivayet, DİBY).
“Nesâî’deki bir rivayette ise tavuk ile yumurta arasında bir de serçe kurban etmek faziletini bahşeden bir mertebe daha zikredilmiştir. Buhari râvilerinden birinin bunu unutmuş olma ihtimali vardır…” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, c. 3, s. 15).
Bu rivayetle ilgili bir takım önemli sorular vardır. Onlardan bazıları şöyledir:
1- Hz. Peygamber böyle anlamsız bir söz söyler mi?
2- Tavuk kurbanlık hayvanlardan mıdır?
3-Serçe kuşundan kurban olur mu?
4- Yumurta nasıl kurban edilecektir?
Bu rivayet şöyle eleştirilmiştir: “Kütüb-i Sitte de (altı sahih hadis kitabı) Hz. Peygamber’in kendisi için hep koyun, zevceleri için de bazen sığır kurban ettiğini bildiren onlarca hadis bulunmakta ama tavuğun ve hatta yumurtanın dahi (!?) kurban edilebileceğini bildiren bir başka rivayet bulunmamaktadır. Ayrıca yumurtanın usulüne uygun bir biçimde nasıl boğazlanacağı da bir başka önemli mesele olup bu hususta da her hangi bir rivayete rastlamamış olduğumu ifade etmek gerekir.” (Ahmet Yüksel Özemre, Din-İlim-Medeniyet, s. 119).
“Bundan başka, mesela İstanbul’da 21 Aralık 2001 Cuma günü Güneş’in doğuşu 07.19 ve Öğle ezanı vakti de 12.09’dur. Buna göre o gün, bir deve kurban etmiş olmanın sevabını kazanmak isteyen bir kimsenin boy abdesti aldıktan sonra Cuma namazına 07. 09’da gitmesi ve camide beş saat bekle- mesi gerekecektir. Yok eğer yalnızca bir yumurta kurban etmiş olmanın sevabıyla yetinmek isterse ca- miye Cuma ezanından bir saat önce gitmiş olması yeterli olacaktır.” (A. Yüksel Özemre, AGE, s. 119).
“Eğer bu rivayet sahih ise (!), bundan bir müddet önce tavuğunda kurban edilebileceğine fetva vermiş olan bir ilahiyat profesörüne yapılmış olan eleştiriler isabetsiz olmuştur. Olsa olsa bu zât bu hadise binaen yumurtanın dâhi kurban edilebileceği konusunda halkı bilgilendirmemiş olması açı- sından eleştirilebilirdi.” (Ahmet Yüksel Özemre, AGE, s. 127, dipnot: 37).
Cuma namazına hangi vakitte gidileceğini ise Yüce Allah şöyle beyan etmiştir:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, Allah’ı anmaya koşun, alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namazı kılınca da hemen yeryüzüne dağılın, Allah’ın size lütfundan nasibinizi arayın ve Allah’ı çokça anın (O’nun sizi her zaman gözetlediğini hatırınızda tutun) ki kurtuluşa eresiniz.” (Cuma, 62/9-10).
Bu ayetlere göre Cenab-ı Allah, “Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, Allah’ı anmaya koşun” diyerek Cuma namazına ezan okunurken gidileceğini açıkça beyan etmiştir. Bu beyanı ümmete tebliğ eden Hz. Peygamber’in, aynı konuda Allah’ın emrine aykırı bir rivayeti olabilir mi?
Ayrıca kurban konusunda o toplumu aydınlatan ve hangi hayvanların kurban olacağını açıkça beyan eden Hz. Peygamber, tavuk, serçe gibi hayvanların kurban olacağından, hatta yumurtanın kurban edileceğinden bahseder mi?
Ayrıca ayetin açık hükmüne aykırı böyle bir rivayet, Hz. Peygamber’in görevini gereği gibi yapamadığı veyahut yanlış yaptığı izlenimini doğurmaz mı? Böyle bir durumda Hz. Peygamber (sav) töhmet altında kalmaz mı? Biz Kur’an ahlakıyla süslü bir Peygamber’i bu tür sözlerden tenzih ediyor, buradaki hatanın ya hadis müellifinden, ya da hadisi tercüme ve şerh edenlerin dikkatsizliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz.
Bu vesileyle Cuma namazıyla ilgili bir iki hususa daha kısaca dikkat çekerek konuyu bitirelim:
Ayet, “Namazı kılınca hemen yeryüzüne dağılın, Allah’ın size lütfundan nasibinizi arayın” buyurduğu halde, Cuma namazından sonra şu kadar nafile, bu kadar zuhri ahir, şu kadar vaktin sünneti adı altında namaz kılmak doğru mudur?
“Sosyal bilimci bir öğretim üyesi şöyle diyordu: ‘Cuma namazı ne kadar güzel! Haftada bir gün toplanmak ne kadar önemli! Ancak ‘Haydin namaza!’ dendiği gibi, Cuma namazı bitince de ‘Haydin işe!, haydin işe!’ dense ne güzel olurdu. Müslümanlar işin ve çalışmanın önemini kavrarlardı’.
Bu görüş gerçeği ifade etmektedir. İslâm Dininde Cuma gününün de iş günü olduğunu belirtelim ve Cuma namazını farz kılan ayete tekrar dikkat çekelim: ‘… Namaz bitince yeryüzüne yayılın! (işinize koşun). Allah’ın lütfundan rızık isteyin! (çalışın). Allah’ı çok anın ki saadete erişesiniz’.
Müslümanlar Cuma namazı için camiye koşmak gerektiğini ilk günden itibaren çok iyi anladı- lar. Ama Cumadan sonra ‘yeryüzüne yayılmak’ gerektiğini ne yazık ki hala anlayamadılar.” (Prof. Dr. M. Cemal Sofuoğlu, İslâm Dini İnanç-İbadet-Ahlak Esasları, s.229-230).
Cuma namazının önemli şartlarından biri hutbe, diğeri namazdır. Buna göre Cuma namazından önce okunan hutbeyi dinlemek, iki rekât olan ve cemaatle kılınan Cuma namazını kılmakla Cuma namazı tamamlanmış olur. Hutbe ve Cuma namazından önce ve sonra nafile namaz kılmak bizim toplumumuzda gelenek olmuştur. Nitekim Cuma namazından önce 2 veya 4, Cuma namazından sonra da 2 veya 4 rekât nafile namaz kılmak da caizdir, sevap olur. Hz. Peygamber’in böyle namaz kıldığını söyleyenlere göre bu namazlar sünnettir.
Ancak Zuhri Âhir ve vaktin sünneti diye bir namaz yoktur. Böyle bir namazı ne Peygamber kılmış, ne de sahabe kılmıştır. Bu namaz sonradan çıkarılmış bidat bir namazdır.
“Zuhri Âhir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı düşüncesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, ‘belki Cuma namazı sahih olmamıştır’ diye Zuhr-i Âhir kılmak doğ- ru olmaz. Ayrıca Zuhr-i Âhir kılınması gerektiğini ileri sürmek, halkın gözünde, Cuma namazının farz olmayıp, öğle namazının farz olduğu ya da bir vakitte ikisinin de farz olduğu zannını uyandırır (İbn Nüceym, Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslâm, 439-440). Bir kısım âlimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle Zuhr-i Âhir kılmayı bidat kabul etmişlerdir.” (Âzim Âbâdî, Reşit Rıda’dan Mustafa Varlı, Âdet ile İbadet Arasında Bocalayan Müslüman, s. 60, ENSAR).
Bir din mabedinden yayılır ve mabedinden yıkılır. Bu dini mabedden yayanlardan Allah razı olsun. Şayet dini değerlerimize sahip olamaz isek, bu din, Zuhr-i Âhir, vaktin sünneti gibi uydurulmuş namazlarla mabedinden yıkılacaktır. Ey Müslüman! İstediğin yerde, istediğin kadar nafile namaz kılabilirsin. Ama neden uydurulmuş ibadetlerin peşindesin! Bunu anlamak çok zor.
Cuma namazı ve önemi konusunda daha sonra ayrıntılı bir yazı paylaşılacaktır.
YORUMLAR