Âlemlere rahmet olarak gönderilen (bk. Enbiya, 21/107), muhteşem bir ahlak üzere olduğu bizzat Allah tarafından belirtilen (bk. Kalem, 68/4) Hz. Peygamber (sav)’e dayandırılan üç rivayeti sizlerle paylaşmak istiyorum:
Birinci Rivayet: Kertenkele sen ne yaptın?
Buhari’nin İbn Şüreyk’ten naklettiği bir hadise göre Hz. Peygamber, “Hz. İbrahim’in atıldığı ateşi alevlendirmek için üflediğinden dolayı kertenkelenin öldürülmesini emretmiştir.” (Buhari, ‘Enbi- ya’, 8). “Nitekim Hz. Aişe, Buhari’deki en sahih rivayete göre şöyle demiştir: ‘Hz. Peygamber, kerten- kele zararlıdır, buyurdu; ama onun öldürülmesini emrettiğini hiç duymadım’.” (Buhari, Bed’u’l-Halk, 15). (Daha geniş bilgi için bk. Prof. Dr. Yavuz Köktaş, Günümüz Hadis tartışmaları, s.425, İFAV).
Hz. Peygamber (sav) kertenkelenin öldürülmesini emretti mi, etmedi mi?!
Rivayetin Buhari’deki değişik bir şekli de şöyledir:
Saibe (rh.) şöyle dedi: “Bir gün, Aişe (rh.)’nin yanına girdim ve odasında bir mızrak gördüm. Bunun üzerine Aişe (rh.)’ye:
‘Ey Müminlerin annesi! Sen bu mızrakla ne yapıyorsun?’ diye sordum. Aişe (rh.) şöyle dedi:
‘Biz bununla kertenkele öldürüyoruz. Çünkü İbrahim (as.) ateşe atıldığı vakit yeryüzündeki bütün hayvanlar ateşi söndürmeye çalışmış, yalnız kertenkele buna katılmamıştır. Çünkü onun İbrahim (as.)’in üzerine ateşi üfürdüğünü, Nebi (sav.) bize haber verdi ve Nebi (sav.) bize kertenkeleyi öldürmeyi emretti.’” (Buhari, 7/3150; İbn Mace, 3231; İbn Hanbel).
Kertenkele ne yapmış görüyor musunuz?!
Aynı kaynakta ve aynı konuda bu kadar çelişki olursa Buhari’nin rivayetlerine nasıl güvenilir?
Ünlü İslâm âlimi Mevdudî, rivayetler doğru olsa bile içlerinden biri Hz. İbrahim’in ateşine üfledi diye bütün kertenkelelerin öldürülmesi, neslinin yok edilmesi doğru değildir, demiştir. (Bk. Prof. Dr. Yavuz Köktaş, AGE, s.425.)
Said Nursî’nin, “7 kertenkele öldürenin bir hac sevabı kazanacağını” söyleyerek kertenkele öldüren bir talebesiyle şöyle konuştuğu belirtilir:
“’O hayvan sana saldırdı mı?’ ‘Hayır.’
‘Elinden bir şeyini aldı mı?’ ‘Hayır’.
‘O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?’ ‘Hayır.’
‘Senin mülkünde, arazinde mi geziyordu?’ ‘Hayır.’
‘O hayvanı sen mi yarattın?’ ‘Hayır.’
‘Bu hayvanların niçin yaratıldığını biliyor musun?’ ‘Hayır.’
‘Bu hayvanı yaratan Allah, senin öldürmen için mi yarattı? Sana kim öldür dedi? Bu hayvanla- rın yaratılışında binlerce fayda ve hikmet var. Onu öldürmekle hata etmişsin.’” (Necmettin Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 205).
Kertenkelenin Öldürülmesi ile ilgili rivayetler üzerine Akademik bir çalışma yapmış olan Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akyüz, çalışmasının sonuç bölümünün bir kısmında şöyle demiştir:
“Aklı ve yükümlülüğü olmayan bir hayvanın Hz. İbrahim’in ateşine üfürdüğünü ifade eden lafızların, Hz. Peygamber’e nispet edilmesi doğru değildir.
Kertenkeleler, meşru bir gerekçe olmadan öldürülemez. Eğer bir kertenkelenin insana zarar vermesi önlenemiyorsa; bu durumda mezkûr hayvan öldürülebilir. Ancak onun bu işlemden dolayı acı çekmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.” (Yrd. Doç. Dr. H. Akyüz, Kertenkelenin öldürülmesi İle İlgili Hadislerin Tahlil ve Tenkidi, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c.13, sayı. 1, s.211-212).
Sonuç olarak kertenkele Hz. İbrahim’in ateşine üfürmüştür, o nedenle öldürülmelidir gibi rivayetleri Hz. Peygamber’in söylemesi mümkün değildir. İnsana, malına, mülküne zarar vermeyen bir hayvanın öldürülmesi caiz değildir, günahtır.
İkinci Rivayet: Böyle Süt Evlatlığı Olur mu?
Sahabe Ebu Huzeyfe’nin hanımı Sehle, Hz. Peygamber (sav.)’e gelerek köleleri / hizmetçileri genç Salim’in izin almadan odalarına girip çıktığını, kocası Ebu Huzeyfe’nin bundan hoşlanmadığını söylemiş ve ne yapması gerektiğini sormuş. Bu soruya Hz. Peygamber (sav.) şu cevabı vermiş:
“Salim’i emzirirsen ona haram olursun. Böylece Ebu Huzeyfe’nin hatırına gelen şey yok olur” buyurmuş. Sehle daha sonra kendisine söyleneni yapmış ve Salim yanlarında kalmaya devam etmiştir.” (Müslim, ‘Radâ’, 26-27).
Müslim, bu rivayeti kitabının Radâ/ Süt Emzirme bölümünde anlatmıştır.
Böyle bir durum, insaf sahibi bazı İslâm âlimlerinin de içine sinmemiş olacak ki, bu rivayeti şöyle yumuşatmaya çalışmışlardır:
“… Ancak, bu olay umuma şamil olmayıp kaynaklar, büyük yaşta birinin emzirilmesi ile mah- remlik oluşacağı hükmünün yalnız Ebu Huzeyfe ailesine ait bir ruhsat olduğu hususunda ittifak halin- dedirler (İbn Haceri’l Askalânî, el-İsabe fî Temyîzi’s-Sahabe, C.1; Kahire 1970, s.15)…Yoksa İslamiyet ‘te, evlenme engeli doğuracak şekilde böyle bir kardeşliğin olamayacağı açık bir husustur. Zira İslâm’da süt sebebiyle meydana gelen evlenme engeli, ihtilaflı olmakla beraber, cumhur-ı ulemaya göre çocuğun iki yaşına kadar emzirilmesiyle ortaya çıkmaktadır.” (Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi, s. 212).
Ünlü Hadis otoritesi İbn Kuteybe (ö.276/889) konuya biraz daha insaflı yaklaşmış ve şöyle demiştir: Resulullah Ebu Huzeyfe’nin hanımına. “’Onu emzir’ demiştir. Fakat bununla, ‘Çocuklara yapıldığı gibi memelerini onun ağzına ver’ demek istememiştir. Lâkin onun için biraz sütünden sağ ve sonra içmesi için ona ver, demek istemiştir. Bundan başka türlü olması da caiz değildir…” (İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelefi’l Hadîs / Hadîs Müdâfaası, ter: Doç. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu, s. 459-460).
Yetişkin bir kimsenin bir kadından böyle süt içmesiyle süt evlatlığı oluşur mu?
On dokuzuncu asrın ünlü hikâyecilerinden Ahmet Mithat Efendi, 1870’lerde yazdığı meşhur hikâyesi Firkat ‘da emzirmeyle süt evlatlığının nasıl gerçekleştiğine şöyle hikâye etmiştir:
“Havecir isimli bir Çerkez, İstanbul’dan Çerkesiztan’a gelen genç Memduh’u köylülerin huzu- runda evlat edindiğini ilan eder. Havecir, Çerkez âdeti gereğince Memduh’u evine götürüp zevcesiyle tanıştırır. Zevcesi, memesi üzerine ince bir bez sararak Memduh’un ağzına sokar. Sonra Memduh’un, analığının elini öpmesiyle evlatlık âdeti yerine getirilmiş olur…” (Ahmed Midhat, Firkat, Letaif-i Rivayat, İstanbul 1287, s. 55-106’dan Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, AGE, s.211).
Hikâyeler bir toplumun örf, âdet, gelenek ve yaşayışından alıntılardır. Şu halde Osmanlı dev- letinin bazı bölgelerinde böyle vahim ve enteresan süt evlatlıkları gerçekleştirilmiş olabilir.
Yıllar önce bu rivayete dayanarak el-Ezher Üniversitesi Hadis Bölümü Başkanı, “Kadınlar, aynı işyerinde çalıştıkları erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur” şeklinde bir fetva vermişti. Bu fetva Mısır’ı karıştırmış, bunun üzerine bir açıklama yapan el-Ezher Üniversitesi: “Böyle bir fetva olamaz, bu fetva İslâm’ı küçük düşürmüştür” şeklinde karşı açıklamada bulunmuştur. (Bk. Emre Dorman, Allah’a Öğretilen Din, s. 238).
Üçüncü Rivayet: Hz. Peygamber’i Kadın Düşkünü Göstermek:
“Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi!” (Buhari, ‘Hibe’, 8).
Yine bu hadisin değişik bir şekli Müslim’de şöyle anlatılmıştır:
“Resulullah (sav.) bir kadın gördü ve hanımı Zeynep’e gitti, işini gördü, sonra da tekrar sahabenin yanına döndü ve ‘Kadın şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Şayet biriniz bir kadın görürse, kendi eşine gitsin. Bu onun içindekini giderir” buyurdu. (Müslim, Nikâh, 9).
Bu rivayetin bütünü düşünüldüğünde Hz. Peygamber arkadaşlarıyla otururken güzel bir kadın görmüş, hemen kalkıp evine, eşi Zeynep’e gitmiş. Onunla birlikte olduktan sonra tekrar arkadaşlarının yanına dönmüş. Arkadaşları da onu beklemişler. Sonra da kadını şeytana benzeterek, kadının şeytan şeklinde gelip, şeytan şeklinde gittiğini söylemiş.
Görüldüğü gibi ömrünü Allah yolunda vahyi tebliğ etmeye ve en güzel şekilde insanlara örnek olmaya adayan peygamberimiz; sahih kabul edilen hadis kitaplarında, Allah yolunda mücadeleyi bırakmış sabah akşam cinsellik düşünen biri şeklinde sunularak itibarsızlaştırılmaktadır…” (Emre Dorman, AGE; s. 351)
Hz. Peygamber’in kadınlara düşkün olduğuna dair iddialara, Batılı bir yazar olan Carlyle’nin şu ifadeleri çok önemli ve vicdanlı bir cevap olarak değerlendirilmelidir:
“O (Hz. Muhammed), 25 yaşında iken kendisinden 15 yaş büyük olan bir kadınla evlendi ve onunla 25 yıl ömür sürdü. Kadınlara rağbet etmedi. Birden bire huyunu, karakterini ve davranışını değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilir ki? Buna ben kendi hesabıma inanmam.” (T. Carlyle, Kahraman- lar, Çev. Behzat Tunç, İstanbul 1976, s. 94’den Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okumak, s.424).
Kur’an’da sabırla ilgili onlarca ayet vardır. Bu ayetleri insanlığa Hz. Peygamber tebliğ etmiştir. Düşünebiliyor musunuz, sabırlı olmayı tebliğ eden, bunu nefsinde bizzat uygulayan örnek bir Peygam- ber, güzel bir kadın görünce nefsine hâkim olamayan, herkesin içinde şehvetine yenik düşen bir kimse durumuna düşürülmüştür. Bu Hz. Peygamber’e yapılan en büyük saygısızlıktır.
Kim uydurdu bu rivayetleri? Hz. Peygamber (sav.) böyle saçma sapan sözler söyler, iş yapar mı? O yüce Resul aile mahremiyetini öyle ulu orta herkesin içinde çiğner mi? Eşi Hz. Aişe, onun ahlakının Kur’an olduğunu, söylüyor. Şu halde Buhari ve Müslim’de yer alan bu rivayetleri uyduranlar kadınları aşağılamakla kalmamışlar Hz. Peygamber’e de iftira atmışlardır. Bu rivayetlere nasıl güvenilecek Allah aşkına! Hem de Buhari ve Müslim gibi sahih (!) olduğu söylenen kaynaklar bunlar.
Bu vesileyle Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı rahmetli Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’nin bir toplantıda dile getirdiği hadislerle ilgili önemli bir değerlendirmeyi burada aktarmak istiyorum:
“Cenab-ı Peygamber’in Kur’an’ın emrine aykırı bir iş yapması mümkün değildir. Kütüb-i Sitte de (altı sahih hadis kitabı) 15 bin 500 hadis vardır. Bunların içinde elle tutulur 3 bin tane bulamazsınız. Ben 2800 tane falan buldum. Ötekilerin hiçbir tanesi ne Kur’an hükmüne uyuyor, ne de Peygamberin çok iyi bilinen hal ve hayatındaki ahlakına uyuyor. O halde bunlar karşısında bir Müslümanın vereceği karar, bunlar yalandır olacaktır. Birinci kıstas, hadislerin Kur’an’a uymasıdır. İkinci kıstas, Cenab-ı Pey- gamber’in ahlakıdır. Üçüncü kıstas, hadislerin Sünnetullah’a (tabiat, fıtrat kanunlarına) uymasıdır. Bunların hepsine uyduğu halde gene de bir şüphe var; aldığınız Müslüman terbiyesine göre hadisler gönlünüze uyuyor mu, uymuyor mu? Ona bakacaksınız… Kur’an’a aykırı o kadar çok hadis var ki, ben hangisine inanayım? Kur’an’a mı inanayım, ravilere mi?
Şimdi bir de şu deniyor: Bütün hadisleri at, sadece Kur’an var. Olmaz öyle şey?” (Din Devlet ve Toplum, s.54).
Mehmet Akif şöyle demişti:
“Sonunda bir de ‘Tevekkül’ sıkıştırıp araya,
Zavallı dini çevirdik onunla maskaraya.”
Kur’an’a, Sünnetullah’a, tarihi ve ilmi gerçeklere, akla ve mantığa aykırı bazı rivayetleri hadis diye anlatanlar yüce İslâm dinini maskaraya mı çevirdiler acaba?
YORUMLAR