Ben bu şehri; umutlarını devraldığım geçmişimizin, yaşadığımız cenneti bize yurt kıldığı için sevdim.
Tepe köy sırtından inen otobüslerin tozu dumana katarak köprüden Çan´a girişlerini,sucuların yorgun atların çektiği taligalarıyla şehre ağız tadı taşımalarını ,arka bahçelerdeki fırınlarda pişen taze ekmek kokusunu,kakalede kaynayan kuru fasulyeyi,testilerde terleyen Kobak suyunu sevdim.
Atav köprüsünden Kale´ye uğurlanan yolcuların mezarlığın yanından geçerken geçmişin ruhlarına okuduğu Fatihaları sevdim.
Gidenleri yaşlı gözlerle uğurlamayı,dönenleri kucaklamayı sevdim.
Çan pazarındaki kalabalığın akşamları köylere taşıdığı bereketli mutlulukları sevdim,
Kocabaş´ta yüzen,balık tutan çocukluğumu...Çınar gölgelerine sığdırdımız oyunlarımızı.. Çan´a yürürken komşuların karnımı doyuruşunu,,,Eve dönerken yalnız kalmasın diye yanıma iki kardeş vermesini sevdim,
Gecelerimde yazlık sinema düşlerine beni ortak eden yiğit abilerimi,cesur ablalarımı sevdim.Kara Oğlan ve Malkoç oğlu kahramanlıklarını,Maskeli Beşler maceralarını,Türkan Şoray´ın güzelliğini..Gazoza leblebi karıştırıp içmeyi ve parasızlığımızda bize ikinci bobinde kapıları açan İbrahim abiyi daha çok sevdim.
Sevdalarımıza çocukça düşlerle başlayıp adam kalışlarımızı sevdim.
Her artık malzemeden oyuncak icat etmeyi,boş arsaları top sahasına çevirmeleri ve mahalle maçlarımızı sevdim.
Ben bu şehrin komşu da pişen aşının bütün mahalleye yeten bereketini,kapı önlerinde koyulaşan sohbetlerini,komşuların akrabadan öte oluşlarını sevdim.
Tadı her kese açık bahçelerin özgürlüğüne eklediğim erik,dut ve ayva tatlarını sevdim. Karamukların ellerime batan dikenlerini,üzümlerindeki son baharları...
Bu şehrin daima var eden yanını
Bana bıraktığı ruhunu sevdim.
Fabrika bacalarından savrulan dumanları,kömür karası yüzleriyle yorgun işçilerin yokluğu umursamadan akşam sofralarına umutla yetişmesini sevdim.
Ardına kadar hep açık kapıların misafir geldiğindeki mutluluğu sevdim.
Her ikindi fabrika kapısını panayıra çeviren kalabalığı,sevdiği kızı görebilmek için nöbet tutan delikanlıları,otobüslerle köye dönerken gözleri camlardaki kızları ve yeşeren aşkları sevdim.
Bu sokaklarda kaybettiğim Kara kızı Menderes parkında umutsuz bekleyişlerimi..
Dönüp dolaşıp durduğum caddelerin gece yalnızlığını sevdim.
Yol kenarlarındaki çınarların,iğdelerin,ıhlamurların kadim dostluğunu...Hayat yorgunlarının her ezanın ardından huzurla namaza gidişlerini...
Tedirgin,telaşlı,yorgun ayak seslerine pusula olan fabrika sirenlerini...
Ben bu şehrin kömür kokan sisinde kaybolmayı sevdim
Seven gözlerin utangaç bakışlarını
Çamurlu ve mağlup ve onurlu
Ayak izleri hala kaldırımlarda duran,hatıralarıyla hala içimizi
ısıtan insanlarını sevdim.
Ihlamur ve iğde kokularına karışan
Yarım kalmış aşkların
Fabrika kapısında mutluluğa kanatlanışını sevdim
Omuzlarıma aldığım hayatın
En çaresiz anlarında
Bir gül gibi karşıma çıkan Lamia´yı sevdim.
Basma perdeli pencerelerde
Fesleğenler büyüten umutlarını sevdim
Hiç düşündün mü Lamia?
Bu içimde yanan sevdanın
Çoğalan ve sokaklara bırakılan mirasında
Savrularak giden rüzgarın
Yağmuru neden hala sensin?
Yokluğunda bile hala
Bu şehrin bereketisin..
08.11.2016 Hamza Yıldız
YORUMLAR